24 Ağustos 2017 Perşembe

Bir Şeyler Daha

   Bugün İstanbul sokaklarını arşınlarken çıkmaz sokağın birine denk geldim. Çocuklar top koşturuyor, bir grup genç oturmuş sigara tüttürüp gülüşüyordu. Yaşlı bir apartmanın zemin kat balkonunda bir dişi gözünü bana dikmişti. Ben de dik dik baktım, aklımda bir şeyler kurdum. 1 aydır yeni bir şehirdeyim, tanıdığım hiç kimse yok ve evden nadir çıkıyorum, insanın aklı kafasında olmayabiliyor bazen. "Elif!" diye bir ses geldi içeriden, muhtemelen annesi. Belki de ablası, bilemem. Gülümseyip gitti. Ben de ev yoluna koyuldum.

   Eve dönüp memleketten Hüseyin adında bir arkadaşımı aradım. Kendimle konuşmaktan kafayı yiyecektim yoksa. Olanları anlattım, kahkaha attı. Kahkahası meşhurdur, memlekette herkes kendisini kahkahasından tanır zaten. Benzer bir olayı da memlekette yaşamışız, sonu kötü bitmişti. Anlatınca "Harbiden lan!" dedim. Yeni hatırladım. Zaten unuttuğuma da çok şaşırmadım, her şeyi unutuyorum. Biri hatırlatırsa ancak aklıma geliyor. Memleketten ayrılmadan önce arkadaşlarımla son kez oturup iki lafın belini kırarken fark ettim unutkanlığımı. Arkadaşlarımdan biri Instagram'dan bir fotoğraf göstermişti, fotoğrafta iki dişi yan yana. Biri gösteren arkadaşın eski sevgilisi, biri benim ve çok iyi arkadaşlar. Ortak noktaları var, Gratis ve ben. Arkadaşın sevgilisi grupça takılırken alenen bana asılıyordu zilli. Bizim uyanık da kızdaki suçluluk duygusunu kullanarak milli olmuştu. Aslında bana ufak bir katkısı olmuştu bu olayın. Arkadaşım, suçluluk duygusunu arttırma emeliyle sevgilisinin bana iyice yavşamasını sağlamak için sırtımdaki yara izini bıçak yarası diye yutturdu. Baktım ki işe çok yaradı, o saatten sonra belli bir müddet ben de tanıştığım dişilere öyle tanıttım.

   İnsanları neden sevmediğime dair iki kelam edeyim. Cinsiyetlere ayıralım. Hemcinslerimin ikiyüzlü olmaları, babet çorap giymeleri - homofobik değilim -, uçkur uğruna Mecnun'dan daha büyük dağ delmeleri, yüzüme bakarak yalan söylemeleri yeterli sebepler. Bilhassa sonuncusu için dişlerimi sıkarak kroşeyi suratlarına indirmeyi istemişliğim çok var ama bazılarının uzaktan sıfatını gördüğüm zaman sırıtmaya başlıyorum. İşte onlar kusurlarıyla sevdiğim dostlarım kısmına giriyor. "Bir" elin parmağını geçmiyor sayıları, hepsine buradan sevgiler.

   Karşı cinse gelelim. Dişilerin hepsi birbirinden bağımsız güzel. Kiminin yüzü güzelken kiminin götü, kiminin kişiliği, kiminin sesi, kiminin davranışları, kiminin inceliği, kiminin gözleri, kiminin kış günü dekoltesinin üstüne buz gibi eli koyunca yakan göğsü, kiminin memeleri. Böyle güzel özellikleri olan dişileri neden sevmesin ki insan, değil mi? Ama işte, ilişkiler alengirli şeyler. Güzellik kadar basit değil, karmaşık. Olay bir daha görmek isteyip istememekte. Yüzüne attırdıktan sonra "Bir daha attırmak istiyor muyum?" diye sormuyor insan kendine çünkü yanıtı zaten öğrenmiş oluyor. Olay güzellikte veya kocaman memelerde değil, nice dişiler gördüm irileri kafamdan iri, yüzü özenle yaratılmış ama bünye "Bir daha asla!" derse, lafının üstüne laf olmaz. Olay, yüzüne attırdıktan sonra bir daha attırmak istemekte. İstiyorsan, bünyen başka dişinin yüzüne attırmayı arzulayana kadar ya da o dişi "Ay yeter, iğrenç!" diyene kadar devam eder. Lafı fazla uzatmadan neden sevmediğime geleyim. Çünkü bir daha istediğim dişi sayısı iki oldu bugüne kadar ve hiçbirinin süresi iki ayı aşmadı. Sevmiyorum değil de, sevemiyorum diyelim.

   Yazının sonuna geldik. Lera Lynn'den My Least Favorite Life'la sonlandıralım. Keyifli dinlemeler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yalancı Siyah

Gece yarısının iştah kaçırdığı dönemlerden birindeydi. Kadınının saçları siyah derdi herkese, yıllar evvel bir Çarşamba akşamı uzun tırnakl...