Bugün saçları güneşin doğduğu vakitlerdeki gibi sarı, tel örgüler gibi dalgalı, gözleriyse kimsenin adını koyamayacağı renkte olan bir kadını düşledim. Yeşillikler içindeki bir masada güneş yüzüne vuruyor, bende omzundan öpme isteği uyandırıyordu. Hiç olmadığım bir adamdım, olgun ve sevecen. Karşımdaki kadına sahip olmadığımın farkındaydım ama bu durum hiç alışılagelmedik bir şekilde içimdeki şeytanları uyandırmıyordu. Zaten ne vakit bir kadın beni hayal kırıklığına uğratsa iki gün üzülüyor, üçüncü gün başkasına meylediyordum. Bunu başkası yapsa karaktersizlik olarak yorumlardım oysa ki ama durum benim için farklı oluyordu. Sevildiğim kadar sevmek üç yıl önce beynimin tüm kıvrımlarına öylesine derin kazınmıştı ki bilinçaltım, dünyanın en büyük aşkını bile bir çırpıda silip atabilirdi. Nitekim öyle de yaptı, çok değil bir hafta evvel her gün vuslatının hasretini çektiğim, sabahları çehresi aşkıyla uyandığım, giderse can vereceğime emin olduğum gece yarısı saçlı bir kadını unutmasam da gönlümden inleye inleye koparmış, düşlerime koca gözlü Teksas hanımefendisini eklemiştim bile. Böyle sevmek olur mu demek lüzumsuz zira insan sevildiği kadar sevmeli, aksi hastalıktan hallicedir.
Bu yeni bir macera sayılmaz, dediğim gibi düşle sınırlı ancak umut, güzel kadınlar ve hiç olmadığı kadar bekâr bir ben var. Kısa bir süredir normal hissediyorum, belki bu zırvalamam o yüzden ama ayın 18'i kurtuluşumun günü olacaktır derken büyük konuşmuş olmamayı dilerim. O günden sonra her şey, herkes stabil olacak ve ebediyete dair umutların fısıltıları sıcacık bir yatak gibi, hatta yetim bir çocuğun yanakları gibi tatlı olacak. Her şey çok güzel olacak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder